Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Türk Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı, Devletimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, milletin geleceği üzerinde eğitimin oynadığı rolü çok iyi bilmekteydi. Atatürk‘e göre, bir milletin hayat mücadelesinde, maddi ve manevi bütün güçlerin artırabilmesi, millî eğitimde yüksek bir düzeye erişmesi ile mümkündü. Kendisine sorulan “Cumhurbaşkanı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?” sorusuna “Maarifin (Millî Eğitim’in) başına geçmek isterdim.” diye cevap vererek eğitime verdiği önemi en açık şekilde ifade etmiştir
Atatürk ilkeleri (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, İnkılapçılık, Devletçilik), Atatürk’ün dünya görüşünü ve felsefesini belirten temel unsurlardır. Atatürk inkılap ve ilkeleri birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bu bütün, onun deyimiyle “muasır medeniyetler seviyesine” ulaşmayı amaçlar. Gerçeklerden kaynaklanan sorunlar karşısında aklın ve bilimin öncülüğünü benimseyen bu çağdaş görüş, milletimizi daima iyi ve yararlı olana yöneltmiş ve yöneltecek olan görüştür.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Kültür ve Bilim Kurumu (UNESCO) Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981’i tüm dünyada Atatürk Yılı ilan etmiş ve bunun gerekçesini de şöyle dile getirmiştir: “Daima vatan ve millet sevgisiyle dolu olan Atatürk, yüce Türk milletini ilgilendiren her konuda, öneminden hiçbir şey kaybetmeyen evrensel görüşlere sahiptir.
Millî eğitim konusu da en fazla üzerinde durduğu alanlardan birisidir. Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
Emekli Büyükelçi Prof. Robert P. FINN’in de dediği gibi “Atatürk ve düşünceleri sadece Türkiye’nin ve Türk gençliğinin değil, tüm dünyanındır. Atatürk’ün düşünceleri, Türkiye’nin sınırlarını aşmış; ırk, din ve dil gibi engeller yüzünden pek az kişinin kendi ülke sınırlarının dışını göremediği bir dönemde, dünyada hâkim olan Avrupa kaynaklı, fakat çeşitli uluslara göre değişiklik gösteren ve Atatürk’ün “muasır medeniyet” diye tanımladığı medeniyete Türklerin de katılmalarını amaçlamıştı. (…) Türk ulusunu kurtarıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir önder olmakla birlikte, verdiği dersler tüm insanlığı kapsar. Ve bundan ötürü bu dersler, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, hepimiz için örnek olmuş ve olmaya devam edecektir.”
Eğitimin bir bütün olduğunu bilen ve ancak her alanda çağdaş bir eğitim gerçekleştiğinde toplumların dünya ülkeleri arasında istenilen yere yükseleceğine inanan Atatürk, yaptığı birçok konuşmasında bunu dile getirmiştir:
“En önemli ve verimli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.”
“Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.”
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır.”
“Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil; daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılapçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.”
“Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.”
“Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.”
“Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.”
“Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir. Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz…”
Büyük Atatürk, Kurtuluş Savaşı’mızın en zor günlerinde dahi, düşman Ankara’ya doğru ilerlerken bile eğitime verdiği önemi göstermiş ve Ankara’da bir Maarif Kongresi toplamıştır. Orada toplanan öğretmenlere yeni nesli yetiştirirken uymaları gereken esasları göstermiş, “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, akıl ve ilmin kılavuzluğunu kabul edenler benim manevi mirasçım olurlar.” diyerek çağdaş, bilimsel ve akılcı düşünmeye verdiği önemi vurgulamıştır.